6 Aralık 2011 Salı

Geleceğin enerji kaynağı Karadeniz'in altında!

İdeal şartlarda 1 metreküpünden 164 metreküp metan gazı elde edilebilen gaz hidratların, sanılanın aksine, Karadeniz'in özellikle güney kısmındaki Türk karasularında çok geniş alanda var olduklarının tespit edildiği bildirildi.
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Derman Dondurur, iki yıl önce ''Sakarya'dan Amasra'ya kadar olan denizel kısmın Tuna Deltası'yla bağlantısının olup olmadığı, kütle kaymaları ve sediment hareketinin kıyılardan derin denizlere nasıl gerçekleştiğine dair'' Prof. Dr. Günay Çifçi ile TÜBİTAK destekli proje başlattıklarını belirtti.

30 Kasım 2011 Çarşamba

Bayramlar, Yortular ve Ritüeller

Tüm inanışlarda tarihin başlangıcından beri insanlar doğal, toplumsal olaylardan, sözlü geleneklerden, Kutsal Kitaplardan yorumlanan ritüellere göre mevsimsel döngü içinde bazı günleri farklı anlam ve amaçlarla Kutlama-Kutsanma- İbadet günleri olarak ayırmışlardır. İnancından korkmayan için, Kitaplı veya Tek Tanrılı Dinlerin kökenini, Tek’liğin çokluk olarak anlamlandığı inançlardan “Pagan-Şaman-Grek-Roma-Mısır-Mezopotamya”, Göksel düzeni ve uygulamalarından aldığı Bütünsel Teolojik görüş olarak kabül edilmektedir.

Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi Kitap Özeti

ANADOLU VE BALKANLARDA ALEVİ YERLEŞMESİ



Yazar : Nejat BİRDOGAN

Yayınevi : Alev

Baskı : İstanbul / 1992 / 290 shf.




MÜSLÜMANLIĞIN İLK YILLARINDAKİ BÖLÜNMELER



İSLAMIN DOĞUŞU:



İslam; toplumsal yaşamı Bedevilik, siyasal durum soy gütme temeline dayalı bir kavim arasından çıkarmıştır. Peygamberlik ve ilk iki halifenin gelişi ilk anda Araplardaki aşiret ruhunu İslam’ın heyecanıyla uyuşturmuştur ancak daha sonraki yıllarda (Peygamber döneminde) kimi sorunlar baş göstermiştir. Bu sorunlar:



1-Peygamberin ürettiği çözümlere karşı kendi akıllarını kullanan kişilerin gizli oluşturdukları Akliyyun topluğu.



2-Beni Haşim ve Ümeyye oğulları arası çekişmenin dindarlık, adam kayırma, saygısızlık biçimlerinde iyice gelişmesi.



Haşimoğullarının bu çekişmedeki dayanakları Şiilik; yani peygamber çocuklarına ve Ali yandaşlarına sevgi duymaktı. Böylece Müslüman olan herkesi yanlarına çekmek istiyorlardı.



Emevilerin herşeye kıyan soyguncu yönetimlerine karşı hoşnutsuzluk vardı. Bu durum peygamberin amcası soyundan olan Abbasoğullarını yönetime getirdi. Abbasiler tüm Müslüman öğeleri bir arada tutan bir anlayışı başarı ile sergilediler. Şiilik; ilk Abbasi halifelerinin kendilerini yönetime getiren Ebu Selem ve Ebu Müslim’in alçakça öldürülmeleriyle acı duygularla gömüldü. Bu katliam sonucu halifeliğin Abbasilerde değilde, peygamberin kızından doğan çocuklarda değişimini öngören fikirler güçlendi. Bu çocuklar haksızlığa uğramış kişiler olarak şiileri tuttular.



Bu arada Abbasilerde baş gösteren bazı problemler şunlardır:



1- İran’ın baş kaldırması. İmam Rıza’nın öldürülmesi.



2. Şuubilerin devleti olmak istemesi.

1. Arap-İran çekişmesi olurken Türklerin yargıyı ele geçirmesi.

2. 11 beyliğe parçalanma.

3. Bu parçalanmayla Bizans ve Ermenilerin harekete geçmesi, Fas ve Kaşgar’ın kan gölü olması.



6-Selçukoğullarının tarihi imparatorluğu Asya’da boy göstermesi.



Büyük Abbasilerin parçalanması İslam dünyasını bunalıma soktu. Ekonomik ve siyasi anarşi baş gösterdi. (Yolsuzluk ve kadınların yönetimde söz sahibi olması) Hatta İbnül Furat ve Müktefi gibi bazı halife ve vezirler halkın paralarına el koyuyorlardı. Bu acımasızlık toplumsal yaşamı da etkiledi. Kadınlar alınıp satılmaya başlandı. “Hoca”, “Cemaat” örneği Abbasi halifelerinin yeminlerini bozmasıyla da yeni mezhepler gelişti:



1-Siyasal amaçlı.



2-Yöntemsel amaçlı.



Siyasal amaçlı Marika Ali düşmanlığını; Şia Ali yandaşlığını savunuyordu. Ali’ye tanrılık verenlerde oldu. (Galiyye mezhebi)



Akliyeciler kadercilere savaş açmışlardı. Akılcı mezheplerin en büyüğü “Mu’tezile” idi. Kadercilik yandaşları tehlikeli bir yol tutmuşlardı. Ne yazık ki, Halife Mütevekkil dönemindeki gericilik ve bağnazlık Mu’tezile akımını durdurdu.



Mozdek dinine bağlı Sembodin mezhebine göre, Ebu Müslim öldürülürken bir güvercin donu ile kaçmış ve şimdi madenden bir kulede mehdi ile oturmaktaymış.



Batıniliğin kurucusu Mecusilerdir. Bunlar Kur’andaki Taha, Tahsin, Şad, Elif Lam Mim gibi ayetlere anlamlar veriyorlardı. Gıyas El-beyan kitabıyla bunları topladı.

Anadoluda Aşıklık Geleneği ve Aşıklarda Müzik

ANADOLU'DA AŞIKLIK GELENEĞİ VE AŞIKLARDA MÜZİK


Âşıklar Türk kültürünün sahalarında karşımıza çıkan, en özel ve parlak sanatçı topluluklarından birisidir. Genel olarak sazları eşliğinde söz ve şiir söylemek üzere yetişen aşıklar, bulundukları toplumun tüm sosyal olaylarını dile getiren ve tarihe not düşen sanatçılardır. Türklerin tarihinde ilk dönemlerden itibaren dinsel ve toplumsal konularda işlev gören, Şaman, Kam, Baksı, Ozan gibi din adamlığı, hekimlik, şairlik, müzisyenlik gibi görevleri olan bir topluluk bulunmaktadır. Aşıkların yukarıda sayılan bu grupların özelliklerini bünyesinde barındıran

5 Kasım 2011 Cumartesi

Akdeniz Bölgesi'nin en uç noktasında yer alan Hatay



Akdeniz Bölgesi'nin en uç noktasında yer alan Hatay, denizi, yaylaları, termal kaplıcası ve inanç turizminin yanı sıra, kağıt kebabı, künefesi, zengin mutfağı ve farklı damak tatlarına hitap etmesiyle tatilcilere çeşitli seçenekler
sunuyor.

Medeniyetlerin Buluşma Noktası: HATAY


Medeniyetlerin buluşma noktası




Kimi yerler vardır birkaç yüzyıl birarada yaşanır. Kimi yerler vardır, zaman şehir kapısında asılı kalmıştır. Kimi yerlerde göğe açılan eller birleşir. Kimi yerlerde, güler yüzler bayram şekeri niyetine dağıtılır. Hatay, kültürüyle, insanlarıyla, barışı ve hoşgörüyü arayanlara, mistik antik kent Antakya�yı gösteriyor.
1. HATAY MEDENİYETLER BULUŞMASI
Medeniyetler Hatay�da buluşuyor, barış ve hoşgörü kültürü, Hatay�la yeniden hayat buluyor. Farklı medeniyetleri aynı çatı altında hoşgörü ve barışla buluşturan Hatay, geçtiğimiz Eylül ayında 1. Hatay Medeniyetler Buluşması�yla; bütün dünyaya barış, hoşgörü ile farklı kültür ve inanışların nasıl birarada olabileceğini gösterdi. Bu etkinliğin önemini anlamak için önce Hatay�ı tanımak gerekiyor.

Binlerce yıllık geçmişi ile 13 medeniyeti topraklarında kucaklayan Hatay, ilk çağlardan bu yana hep önemli bir kent olmuş. Kimler uğramamış ki bu kente. Büyük İskender�in orduları iz sürmüş burada. O�nun komutanlarından I. Seleukos�un kurduğu şehir, Roma lejyonerlerinden kaçan ilk hristiyanların sığınağı olmuş. Üç büyük dinin barış içinde yaşandığı nadir bir kent Hatay. Çünkü, Hataylılar dinine, etnik kökenine, diline bakmadan aynı toprağın çocukları olarak kucaklıyor birbirini.

Hatay içinde Antakya bu yoğun diyaloğun en canlı yaşandığı yer. Burada Ramazan Bayramı, Noel ve Hamursuz Bayramı içiçe, birlikte kutlanıyor.

Her gelen medeniyet izlerini Hatay�da kaybolmamak üzere bırakmış. Bu nedenle çok katmanlı bir sosyal yapı ve kent dokusu ile karşılaşıyorsunuz. Bu nedenle cami, kilise ve havra içiçe. Bu nedenle Hristiyanı, Müslümanı ve Musevisi yan yana komşu. Her kültürle yeniden şekillenen Hatay, günümüzde insanlığın ortak mirası olarak yükseliyor.

Hatay: Tarihin Mozaikistan'ı!

Otel inşaatı alanında yapılan kazılardaki en ilginç buluntu kuşkusuz şu ana kadar 'dünyanın en uzun ve en büyük mozaiği' oldu. Hiçbir insan ya da hayvan görselinin bulunmadığı, yalnızca geometrik bezemelerle yapılmış ve büyük olasılıkla bir kamusal alanda kullanılmış olan bu mozaik; kazıyı yapanları, bilimsel danışmanları, kurul üyelerini ve girişimciyi çok şaşırttı! Peki şimdi ne olacak?
Antiyokos… Antakya… Hatay

Doğu Akdeniz’in bu ünlü antik kentinin, nereden nereye geldiğini, nereye gideceğini anlatacak değiliz. Tarihinin belirli kesitini aydınlatan, son buluntu “dünyadaki en büyük mozaikli alanı” aktarmaya çalışacağız.

4 Kasım 2011 Cuma

Göynük, Türk sinema ve dizi sektörüne ev sahipliği yapıyor.

Göynük, bir Osmanlı kenti

Sünnet Gölü kenarında kurulu yeldeğirmenleri... Göynük, uzunca bir süredir Türk sinema ve dizi sektörüne ev sahipliği yapıyor. Ömer Kavur’un Akrebin Yolculuğu filmi Göynük’te çekildi.





Yine bir dönem ekranlarda yayınlanan Rüzgarlı Bahçe dizisi Göynük Sünnet Gölü kenarındaki bu platoda çekildi. Yeldeğirmenleri dizi için kuruldu.



Kanesh (Kaniş, Kültepe)

Kanesh, Kayseri’nin 21 km. kuzey-doğusunda eski Kayseri-Sivas karayolunun 20. km.sinde yolun 2 km. kuzeyinde; Kayseri-Malatya anayolu üzerindedir.
Kültepe, biri yerlilerin oturduğu höyükten, öteki aşağı şehir veya Asur’lu tüccarların yerleştiği Karum alanından oluşmuştur. Höyüğün çapı 500 m., ova seviyesinden yüksekliği 20 m. dir. Tepeyi dört yanından aşağı şehir, Karum çevirmiştir. Karum, üç yönünde düz ova şeklinde görülmekle beraber, doğu yönü ova seviyesinden 1.5-2.5 m. lik bir yüksekliğe sahiptir. Çapı 2 km.yi bulan Karum, höyük ve ortasındaki kalesi sağlam birer sur ile çevrilidir.
Kültepe’yi 1881’de ilk kez ziyaret eden Th. G. Pinches, ilk kazıyı (1893-1894) yürüten ise Ernst Chantre’dir. Onu 1906’da H. Winckler ve H. Grothe’nin yine Tepe’de yürüttükleri kısa süreli kazılar izlemiştir. B. Hrozny 1925’de önce Tepe, sonra ilk defa, Karum'da kazmıştır. Karum’da açığa çıkardığı 1000 tablet bu yazılı belgelerin esas kaynağının Tepe’de değil, aşağı şehirde yani Karum’da olduğunu göstermiştir.

Anadolu Eski Dinleri

Anadolu'nun tarih öncesi devirleri, tarihin karanlıklarından başlayarak Hititler'e (m.ö. 2000-1660) kadar sürer. Ancak, Hititler'in komşularından öğrendikleri çivi ve hiyeroglif yazılarım kullanmaya başlamaları İle Anadolu tarih çağına girer. Hitit kaynaklarından öğrendiğimize göre Hititler öncesi halka ?Hattiler? deniyordu. Dilleri de hattice idi. Anadoluya Hatti Ülkesi deniyordu. Bu isim Hititlerce de kullanılmaya devam edilmiştir. Tarih öncesi devirler hakkındaki bilgilerimiz ise, tamamen jeoloji ve arkeoloji ilimlerinin bize ulaştırdığı keşiflere dayanır. Çeşitli bölgelerde yapılan kazılardan, Kabataş Devri'nden beri Anadolu'da insanın yaşadığı görülmektedir. Bu konuda Ankara çevresinde, Antalya, Burdur ve İsparta yakınlarında, Kars dolaylarında, Gaziantep ve Adıyaman bölgelerinde, Antakya havalesinde Bafra ikiztepe'de yapılan kazılardaki keşifler bize ışık tutmaktadır.

Tarih Öncesi İnançları


Kabataş ve Yontma taş devirleriyle ilgili buluntulardan, o çağların inanışlarıyla ilgili bilgiler edinmek şimdilik pek mümkün olamamaktadır. Dinsel yorumlara imkan veren keşifler, Neolitek (Yenitaş) devirlerle başlamaktadır. Bu hususta bize İlk ışığı Çatalhöyük kazıları tutmuştur. Radyo-karbon metoduyla yapılan tarihlemelere göre, xıı. tabaka m.ö. 6800 yıllarına kadar inmektedir. I. tabaka da m.ö. 5700 yıllarına kadar gelmektedir. III-X tabakalar arasında bol miktarda rastlanan kült odalarında pişmiş kilden yapılmış Ana Tanrıça heykelcikleri, boğa başı ve boynuzlan, kadın göğsü rölyefleri bulunmuştur. Ana Tanrıça, genç kadın, doğuran kadın ve yaşlı kadın olarak tasvir edilmiştir. Heykelciklerden birinde Ana Tanrıça iki aslanın koruduğu bir taht üzerine oturmuş, ölüm ve hayatın sahibi olarak bir insan kafasını ayakları altına almış şekilde tasvir edilmiştir. Tanrıça heykelleri genellikle insan şeklinde (antropomorf) süratlendirilmiştir. ÇatalhÖyük'de ortaya çıkan Tanrıça heykellerinin benzerlerine ve daha gelişmiş örneklerine Burdur Hacılar ilçesi kazılarında da çok sayıda rastlanmıştır. Ancak Hacılar m.ö. 5700-5600 yılları ve daha sonrası olarak tarihlendirilmektedir. Bu arada Hacılarda, Çataihöyük'de oiduğu gibi Ana Tanrıçanın eşi olarak genç ve yaşlı şekillerde tasvir edilmiş erkek heykelciklerine de rastlanmıştır. Hacılara yakın bir bölge olan İsparta havalesinde ortaya çıkan Ana tanrıça sembolleri henüz Tunç çağına ulaşmaktadır. Kazıların ilerlemesiyle daha da eskilere inmesi muhtemeldir. Bafra İkiztepe kazılarında da Tunç çağından kalma pişmiş topraktan yapılmış Ana tanrıça figürlerine çok sayıda rastlanmıştır. Samsun Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedirler. Van bölgesinde Kayaaltı ?Yedi Salkım? mağara resimlerinde de çok sayıda Ana Tanrıça, güneş, geyik figürlerine rastlanmıştır. Tarihleri günümüzden 15.000 yıl öncelere kadar

Eski Anadolu Dinleri

Anadolu'nun tarih öncesi devirleri, tarihin karanlıklarından başlayarak Hititler'e (m.ö. 2000-1660) kadar sürer. Ancak, Hititler'in komşularından öğrendikleri çivi ve hiyeroglif yazılarım kullanmaya başlamaları İle Anadolu tarih çağına girer. Hitit kaynaklarından öğrendiğimize göre Hititler öncesi halka ?Hattiler? deniyordu. Dilleri de hattice idi. Anadoluya Hatti Ülkesi deniyordu. Bu isim Hititlerce de kullanılmaya devam edilmiştir. Tarih öncesi devirler hakkındaki bilgilerimiz ise, tamamen jeoloji ve arkeoloji ilimlerinin bize ulaştırdığı keşiflere dayanır. Çeşitli bölgelerde yapılan kazılardan, Kabataş Devri'nden beri Anadolu'da insanın yaşadığı görülmektedir. Bu konuda Ankara çevresinde, Antalya, Burdur ve İsparta yakınlarında, Kars dolaylarında, Gaziantep ve Adıyaman bölgelerinde, Antakya havalesinde Bafra ikiztepe'de yapılan kazılardaki keşifler bize ışık tutmaktadır.

Tarih Öncesi İnançları


Kabataş ve Yontma taş devirleriyle ilgili buluntulardan, o çağların inanışlarıyla ilgili bilgiler edinmek şimdilik pek mümkün olamamaktadır. Dinsel yorumlara imkan veren keşifler, Neolitek (Yenitaş) devirlerle başlamaktadır. Bu hususta bize İlk ışığı

31 Ekim 2011 Pazartesi

Güzel Sanatlar Sanat Formları: Eskikent Yazıları / Yüzlerce yıllık kadim dost: Pi...

Güzel Sanatlar Sanat Formları: Eskikent Yazıları / Yüzlerce yıllık kadim dost: Pi...: Yüzlerce yıllık kadim dost: Pişmiş toprak Tuğla ve kiremit, tarihte imalatı yapılan ilk yapı malzemesidir. Evlerimizin ana maddesi olan ...

Anadolu kültürü ve tarihi, insan yaşamı, bitki örtüsü, dağları, denizleri, gölleri ve akarsuları, mimarisi ve diğer folklorik ögeleri

Güzel Sanatlar Sanat Formları: terra; toprak, cotta; pişmiş

Güzel Sanatlar Sanat Formları: terra; toprak, cotta; pişmiş: “Terra-Cotta, pişmiş toprak anlamına gelen İtalyanca bir kelimedir, yani terra; toprak, cotta; pişmiş demektir. Terra-Cotta, tarihin en ...

Anadolu kültürü ve tarihi, insan yaşamı, bitki örtüsü, dağları, denizleri, gölleri ve akarsuları, mimarisi ve diğer folklorik ögeleri

Güzel Sanatlar Sanat Formları: Anadoluda Pişen Toprak -Gönül Paksoy Koleksiyonu

Güzel Sanatlar Sanat Formları: Anadoluda Pişen Toprak -Gönül Paksoy Koleksiyonu: Son Kalkolitik Çağ Çanakları Batı Anadolu-Tek Kulplu Çanak İlk Tunç Çağı Gaga Ağızlı Testiler Batı Anadolu İlk Tunç Çağı Gaga Ağızlı T...

Anadolu kültürü ve tarihi, insan yaşamı, bitki örtüsü, dağları, denizleri, gölleri ve akarsuları, mimarisi ve diğer folklorik ögeleri

Güzel Sanatlar Sanat Formları: Urartu Saray Malları Doğu Anadolu

Güzel Sanatlar Sanat Formları: Urartu Saray Malları Doğu Anadolu: İlk Tunç Çağı Karaz Kapları Doğu Anadolu

# Resim, Heykel# Hareket Sanatları# Tiyatro & Dramatik Sanatlar# Fotoğrafçılık - Fotoğrafçılık Eğitim Dersleri# Grafik ve Tasarım

22 Ekim 2011 Cumartesi

Türk Modernleşme Sürecinin Günümüze Yönelimi

Türk Modernleşme Sürecinin Günümüze Yönelimi

Türkiye’nin geldiği konum ve bu konuma gelişiyle ilgili değerlendirmeler Türk modernleşmesi çerçevesinde tartışılmaktadır. Modernleşmenin hedeflerine ulaşması bir bütün olarak ele alınmasıyla sağlanabilir. Türkiye’nin biçimlenmesinde modernlik projesinin Avrupa’yı modern duruma getiren özgürlük, yurttaşlık hakları, demokratikleşme vb. tüm boyutlarıyla ele alınması gerekmektedir.

Giriş

Türkiye Cumhuriyetinde yaşanan toplumsal ve kültürel değişim modernleşme projesi çerçevesinde değerlendirilebilir.

Turkey Holiday places Türkiye Tatil yerleri: Kaçkar Dağları'nda sonbahar güzellikleri

Turkey Holiday places Türkiye Tatil yerleri: Kaçkar Dağları'nda sonbahar güzellikleri: Sonbahar aylarında renk cümbüşünün yaşandığı Kaçkar Dağları'nda vadilerden akan şelaleler, ziyaretçilerine görsel şölen sunuyor. Rize - H...

Son haberler.Spor, Finans, Kültür Sanat Magazin, Ekonomi, Dış Haberler, Politika Haberleri

17 Ekim 2011 Pazartesi

Anadolu mistiği : Dedeler ve Erenler

Dedeler ve Erenler
Dede, deyimi daha çok alevi kültüründe geçen bir deyimdir. Alevi geleneğinde insan’ı-kamil seviyesine ulaşmış, bilge insanlardır. Tasavvufta ve ilimlerde derinleşmiş kişilerdir. Dedelerde, nesilden nesile bir aktarım ile ilimlerini öğretirler. Bu yüzden dede torunları ancak diğer dedelerin torunlarıyla evlenebilirler. Ardından içlerindeki yetenekli kişi dede tarafından eğitilir. Farklı kerametlere sahip olan dedeler, bu geleneği sembolik hikâyelerle aktarırlar ve kapalı bir kültür içerisinde geleneği devam ettirirler. Soylarının 12 imama dayandığına inanılmaktadır.

Erenler ve ermişler ise tasavvuf ehli insanlardır ve dedeler gibidirler. Farklı olarak, kendi yollarını tasavvufi kademeler ile öğretim yoluyla aktarılırlar. Herhangi bir nesilsel aktarıma gerek yoktur sadece bazı dervişlerin yolunda icazet kavramı vardır. İcazet, tasavvufta yetki vermek anlamına gelmektedir.
Burada bazı Anadolu mistiklerine değindik. Birçok kültürü, sırrı ve öğretiyi bünyesinde bulunduran Anadolu topraklarında, bu sınırların dışında, belki de bizim bilmediğimiz nice mistikler, nice bilgeler vardır. Hiçbir zaman bilgi yok olmaz, sadece hatırlanmak üzere unutulur. İşte bu hatırlama sürecinde, Anadolu, tüm bilgeliğini nesilden nesile aktarmakta ve sırlarını, efsunlarını, en derin ilimlerini, kalbi geniş, ruhu aydınlık insanlara fısıldamaktadır. İşte bu yüzden, bu topraklarda doğduğumuz için şanslıyız. Bu toprağın bilincine doğmak, bereketli bir toprağa tohum ekmeye benzer. Tohumun filizlenmesi bereketli toprakta nasıl daha kolay oluyorsa, ruhların ve zihinlerinde filizlenmesi bir o kadar kolaydır bu mistik topraklarda.
Anadolu kültürü ve tarihi, insan yaşamı, bitki örtüsü, dağları, denizleri, gölleri ve akarsuları, mimarisi ve diğer folklorik ögeleri

Anadolu mistiği : Görücüler

Görücüler genellikle doğuştan bu yeteneğe sahip olmakla beraber, bir ocaklı olarak da bu yetiye sahip olmuş olabilirler. Görücülere de genellikle halk dilinde “ana” denir ve bilgeliğine saygı duyulur. İnsanların çevrelerindeki auraları görebildikleri gibi durugörü yetenekleri aşırı gelişmiştir ve sürekli olarak rüyalarında geleceğe dair önemli şeyleri görürler. Bunların yanı sıra “insanları okuyabilirler” yani insanlara bakarak onları detaylıca teşhis edip, sorunlarını açığa çıkartabilirler.

Anadolu kültüründe doğuştan gelen görücüler genellikle fal yöntemlerini kullanmazlar. Çünkü herhangi bir araca ihtiyaçları yoktur. Köyün bilge kadını konumundadırlar ve bir sorun olduğunda herkes öncelikle “ana”ya uğrar. Genelde ana, hissettikleri ve gördükleriyle tavsiyeler verir ve işin çözülmesini sağlarlar. Kaynakları doğrudan ilhamdan gelmektedir.
Analar gibi, bazı yörelerde kaderi okuyan dedelerden bahsedilir. Bunlar büyük bir kitaptan insanların kaderlerini okuyabilen, kimin nerde olduğunu, neler sakladığını, hazinelerin nerelerde saklandığını bilen insanlardır. Bazıları remil ve yıldızname gibi yöntemlerle görmektedirler.
Anadolu kültürü ve tarihi, insan yaşamı, bitki örtüsü, dağları, denizleri, gölleri ve akarsuları, mimarisi ve diğer folklorik ögeleri

Eski Türk ve gök tanrı inancında Yadacılar

Yadacılar
Eski Türk ve gök tanrı inancında mevcut olan Yadacılar, kutsal bir taş olan ve elementleri kontrol edebilen Yada taşını kullanabilenlerdir. Yada taşı, yağmur ve kar yağdırma, fırtına çıkarma ve havayı kontrol etme gibi ilginç özellikleri olan mistik bir taştır. Bu yüz n birçok kültürde adı “yağmur taşı” olarakta geçmektedir. Bu taşı, farklı şekilde tasvir edilen majikal bir taştır. Eski Türk komutanlarının sıkça kullandığı ve savaşları kazanmakta önemli bir rol üstlendiği anlatılmaktadır. 449 yılında meydana gelen bir savaşla ilgili Çin kayıtlarında şunlar geçmektedir:
Evvelce Kuzey Hunlar’ın idaresinde bulunan Yüceban ahalisinde öyle kâhinler vardır ki, Cücenler’in saldırışlarına karşı durduklarında çok şiddetli yağmur yağdırırlar, fırtına çıkarttırırlar. Cücenler’in onda üçü sellerde boğuldu, soğuktan kırıldı.

Bu kayıtlardan da anlaşılabileceği gibi bir çok tarihi kayıtta Yada taşı geçmektedir. Çin, Arap, Fars, Osmanlı kaynaklarında Türklere özgü bu taşla ilgili birçok kayıt yer almaktadır. İslam araştırmacısı olan İbn-ül Fakih’in tarihi kayıtlarında yer alan, Horasan Emiri İsmail b. Ahmet'in Ebul Abbas'a

Cindarlar ve Cinciler

Cindarlar ve Cinciler
Bedensiz varlıklar ve onlarla iletişim eski Anadolu kültlerinde çokça geçmektedir. Gök – Tengri dininde ata ruhlara büyük saygı duyulurda ve şamanlar onlarla irtibata geçebilirlerdi. Daha sonraki nesilde ise bedensiz varlıklarla görüşme yeteneğine sahip olma, bir ilim olarak aktarılmıştır. Bu öğretilere göre ulvi ruhlar (göğün ruhları) ve sufli ruhlar (yerin ruhları) vardır. Şaman bunlar arasındaki dengeyi sağlamakla yükümlüdür.
Anadolu kültüründeki, Cindar kelimesi Cinlere hükmedebilen anlamına gelmektedir. Bu kişiler Cincilerden farklıdır. Çünkü Cinciler, Cinleri kendi istekleri doğrultusunda çağırıp yoğun majikal çalışmalarla kontrol altında tutmaya çalışmaktadırlar ve genelde başarısız olmakta, ciddi obsesyonlara hatta posesyonlara sebep olabilmektedirler.

Cindarlar ise Cinlere hükmedebilme ve onlarla iletişime geçme konusunda

Lokman Hekim ve Şahmeran Kültü

Lokman Hekim ve Şahmeran Kültü
Bu bilgeliğe sahip olanların asıl ilgi alanı "bitkilerdir". Bitkilerin sırlarına vakıftırlar ve bitkilerle konuşabilmektedirler. Her bir bitkinin ne işe yaradığını hem büyüsel hem de şifa amaçlı bilirler ve içsel olarak en doğru karışımları yaparlar.
Rivayetlere göre bu sırları, Şahmeran'ın etini yiyerek bitkilerin dilini öğrenen Lokman Hekim'den elde etmişlerdir. Anadolu inancında lokman hekim tüm bitkilerle konuşabilen ve onların sırlarını öğrenebilen bir bilgedir. Hikâye kültüre göre değişse de, lokman hekimin sunduğu bilgelik aynıdır; Bitkilerin sırlarını taşır ve bu sırları aktarmayı amaç edinir.

Anadolu mistiği : Şerbetliler - Şifacılar

Şerbetliler
Şerbetli deyimi halk arasında tüm zehirli böcek, akrep ve yılanlara karşı korunan anlamına gelir. Şerbetliler bu tür zehirli varlıklardan korunanlardır ve genelde bazı şerbetliler başkalarındaki bu zehirleri çıkarabilmekte ve diğer zehirli akrepleri kontrol edebilmektedirler. Halk arasında ocaklılarda olduğu gibi bir ritüele sahip olan şerbetlenme geleneği de atadan ataya geçer. Şerbetli, şerbetini yani elini bir başka akrabasına (torununa, çocuğuna) verir. Bu eli alan kişi, başkalarındaki yılan ve akrep zehirlerini çıkarabilme ve onları etkisiz hale getirebilme yeteneklerine sahiptirler. Genelde köydeki insanları bu şekilde şifalandırırlar ve zehri vücut içinde kontrol edebilirler. Anadolu'da hala çokça karşılaşılmaktadır.
Şifacılar
Anadolu kültüründeki şifacıların birçok farklı çeşidi vardır. Her şifacının yöntemi farklıdır. Yine birçoğunda el verme ritüeline denk geliriz. Şifacılarda el verme geleneği, ocaklılara nazaran daha farklı olmaktadır. Bu gelenekte, uyumlamayı yapan kişi, aktaracağı kişinin elini tutar ve “Fatma ananın eli senin elin olsun” diyerek karşıdakinin ağzının içerisine tükürür ya da tükürüğünü ağzına sürer. Bu işlem sonrası “Fatma ananın ağzı senin ağzın olsun” denilir. Bu şekilde, kişiye şifa gücü aktarılır ve artık belirlenen bir duayla (dua genelde sırdır, geleneksel olarak aktarılır) kişi üfleyerek veya üç kere hafif tükürerek (tü tü tü) şifa

Anadolu mistiği : Ocaklılar Ocaklama

Ocaklılar
Ocaklama deyimi bir Anadolu mistiğinin (genelde şifayla, görüyle ve bazı büyüsel formülle uğraşan yaşlı bayanların) aileden gelen birine el vererek, ona sırlarını aktarmasıdır. Bu kişilere ocaklı denmektedir. Genelde yaşlı ocaklı, yeni doğmuş bebeği zeytinyağı ile kutsayarak, alın çakrasına enerji yüklemekte ve kendi büyüsel-görüsel yetilerini bebeğe aktarmaktadır. Burada okunan bazı dualarla zeytinyağı göz kapaklarına ve alnına dayanmakta ve nefes verilerek aktarım yapılmaktadır. Bu şekilde bir el verme işlemiyle kişinin ruhsal bağlantısı güçlenmekte ve ocaklayan kişinin tüm ruhsal hafızası-yetileri, bir sonraki nesle geçirilmektedir.
İçerisinde birçok Animist ve panteist geleneği de bulundurduğu için ocaklılara “Anadolu cadıları” deyimi de kullanılmaktadır. Bunun sebebi büyüsel yöntemlerdir ve cadılık prensiplerine çok benzer kuralların olmasıdır. Lakin bu Animist ve Panteist gelenek İslami motiflerle süslenmiştir. Ortaya tam anlamıyla farklı bir kültür çıkmıştır.

Kültür incelendiğinde Kuran'dan bazı sureler ve Animist inançlarla bezenmiştir. Bunların yanı sıra bolca tekerlemeler mevcuttur. Mesela uygulamalar arasında bir taş parçasının üzerine ocaklının içinden geçen tılsımı çizmesi, sonra üzerine İhlâs ve Fatiha surelerini okuyarak, fırına atması gibi işlemler bulunmaktadır. Bazen de bu Kuran’dan bir sure yerine, hızlıca söylenen ve uyaklı tekerlemeler olmaktadır.

Anadolu Mistikleri

Anadolu toprakları, sırlara ve eski hikâyelere ve mistiklereev sahipliği yapmaktadır. Bu mistikler, Anadolu topraklarında farklı isimlerle anılmıştır ama her biri farklı bir yolu ve farklı bir hikâyeyi anlatır.

Anadolu, doğunun ve batının bilgeliğini içinde barındırmaktadır. Birçok kültüre, medeniyete ev sahipliği yapmış ve bu kültür birliğiyle yoğrulmuştur. Eski mistik medeniyetlerin yükselişlerini yaşadığı, erenlerin göçler ile yerleştiği topraklardır. Nice farklı bilgeliği, nice yapboz parçasını bir arada bulundurmuş ve bize büyük resmi göstermiştir. Bu yüzden kültürlerin çemberini içermektedir.
İşte bu yüzden Anadolu toprakları, sırlara ve eski hikâyelere ev sahipliği yapmaktadır. Tabi ki birde bu sır ve hikâyeleri taşıyan mistiklere… Bu mistikler, Anadolu topraklarında farklı isimlerle anılmıştır ama her biri farklı bir yolu ve farklı bir hikâyeyi anlatmaktadır. İslamiyet, eski antik dinler, Şamanizm, ilhamlar ve nicelerinin bir bileşiğini oluşturur bu öğretiler. İşte bu bilgelik sentezi, bu öğretileri ve aktarımları özgün kılmaktadır. Bunlar; ocaklılar, şerbetliler, şifacılar, lokman hekimin yolundan yürüyenler, Cindarlar, Yadacılar, görücü analar ve dedelerdir.

Anadolu kültürü ve tarihi, insan yaşamı, bitki örtüsü, dağları, denizleri, gölleri ve akarsuları, mimarisi ve diğer folklorik ögeleri

Analar Diyarı: Anadolu

Analar Diyarı: Anadolu
Anatolie (Güneşin doğduğu yer) kelimesinden türediği söylenilse de yeniden şekillenen Türk tarihi ile isminin ana kökünden türemiş olması daha büyük bir ihtimal...
Ulu önderimizin "Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. " ifadesi de buna işaret etmektedir.

3 Eylül 2011 Cumartesi

Van kalesi ve eski Van şehri

Urartu kralı Sarduri tarafından M.Ö. 9. yüzyılda inşa ettirilen Van kalesi ve arkasında bulunan eski Van şehri görülmeye değer tarihi yapılardan biri




Van Altınsaç kilisesi

Van'ın Gevaş ilçesindeki Altınsaç kilisesi de tarihi güzelliklerden biri




Nuh tufanı sonucu karaya oturan gemi alarak biliniyor



Doğu Anadolu Bölgesi'nde önemli tarihi ve turistik mekanları bünyesinde barındıran Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesine 25 kilometre uzaklıktaki Üzengili ve Telçeker köyleri arasındaki bölgede yer alan gemi biçimindeki yapı, Nuh tufanı sonucu karaya oturan gemi alarak biliniyor.

Urartu Medeniyeti'ne başkentlik yapan Van


Urartu Medeniyeti'ne başkentlik yapan Van, ziyaretçilerini bekliyor.



Urartu kralı Sarduri tarafından M.Ö. 9. yüzyılda inşa ettirilen Van kalesi ve arkasında bulunan eski Van şehri görülmeye değer tarihi yapılardan biri.

Türkiye'den bir cennet: Doğu Anadolu 2



Bingöl'ün Solhan ilçesinde bulunan Yüzen adalar ile merkeze 45 kilometre uzaklıktaki Zag mağarası, kentin önemli turizm bölgeleri arasında yer alıyor.



Türkiye'den bir cennet: Doğu Anadolu

Türkiye'den bir cennet: Doğu Anadolu




Bitlis'in Van gölünü çevreleyen ilçelerinden Tatvan'ın genel görünüşü izleyenleri etkiliyor.





Van'ın Gevaş ilçesi sınırlarında yer alan ve merkeze 45 kilometre uzaklıktaki Akdamar adası, bölgede en çok ziyaret edilen doğal güzelliklerden biri.





Bitlis'in Van gölünü çevreleyen ilçelerinden Tatvan'a 13 kilometre mesafede bulunan ve içinde irili ufaklı 5 krater gölünü barındıran Nemrut kalderası yerli ve yabancı turistlerin uğrak alanı oluyor.





Bitlis'in Van gölünü çevreleyen ilçelerinden Tatvan, kirlenmemiş koylarıyla yurttaşların serinlediği ve göl üzerinde feribotla gezinti yaptığı mekanların başında yer alıyor.

Türkiye'den bir cennet: Doğu Anadolu


1 Eylül 2011 Perşembe

Boğa Kültü ve Sembolizm

Torların ülkesi, boğaların ve yüksek yerlerin ülkesi; ışıkların ülkesi olarak bilinen yerdir Anadolu. Çatalhöyük'ten güneye bakınca, adını kutsal boğadan alan Toros Dağları'nın gözlenebilmesinin; eski uygarlıkların yüksek yer tutkusu ve yüksek yerlere kutsal merkezler inşa etmelerinin, vahiy sisteminin yüksek dağlarda vuku bulmasının ve Şanlıurfa Göbeklitepe’de 12 bin yıl önce elle yapılmış olan tepenin Anadolu topraklarında olmasının bir anlamı olmalıdır.



Taurus dağları yani Boğa Dağları (Binboğa Dağları da deniliyor), Akdeniz bölgesini baştanbaşa Hatay, Antakya ve Suriye'ye kadar uzanan dağlardır.
Boğa yeniden doğuşu, yeniden başlangıcı simgelemiş çağlar boyu. Bu dağlara boğa ismi verilmesi de tesadüf olmasa gerek. Çünkü dünya coğrafyasında, tekrardoğuşa inanılan ve en çok tekrardoğuş vakalarının görüldüğü yerlerdir bu bölge.
MÖ 4500 yıl önce evcilleşen boğa ya da öküz, Anadolu ve Mezopotamya çevresinde, güç ve üreme, toprak ve tarım üzerinde etkili olmuştur.
Aynı zamanda boğa, Mısır'da kutsal kabul edilmiştir ve boğaların Tanrısı Apis, Tanrıça İsis'i temsil etmiştir. Boynuzları arasında bir güneş ve bir ay diski taşıyan Apis, ölüm ve yeniden doğum tanrısı olarak da kabul edilir.
Aslanın boğayı ısırma figürü Diyarbakır Ulu cami girişinde de yer almaktadır.

Mezopotamya’da Ay Tanrısı Sin'e boğa biçimi verilmiş, Mısır'da da Ay Tanrıçası "yıldızların boğası"

19 Ağustos 2011 Cuma

Yediğimiz ekmek

Var olduğu günden bu yana insanın vazgeçemediği iki temel besin maddesinden biridir buğday. Peki nasıl oldu da yaptılar ilk ekmeği? İnsanoğlu'nun hafızasına ayna tutsak...


Önce yamaçlardan topladılar tahılı. Olduğu gibi yediler; ateşe atıp yediler. Çiğnerken kabuğundan ayırmak gerektiğini fark ettiler. Suya karıştırdıklarında yapısının değiştiğini gözlemlediler. Sonra onu önce suyla karıştırıp sonra ateşe atıp yediler. Sulu buğdayı pişirmeyi unutuverdiler belki de bir gün ve ekşidiğini, sonra pişirildiğinde daha da güzelleştiğini fark ettiler….Olabilir mi? Anadolu’da ve Mezopotomya’da iki taş arasında sürte sürte tahılı parçalamaya çalışan insanoğlu, ezdiği tahılın suyla karıştırıldığında yüzlerce ekmeğin anneliğini yapacağını bilebilir miydi?