4 Kasım 2011 Cuma

Kanesh (Kaniş, Kültepe)

Kanesh, Kayseri’nin 21 km. kuzey-doğusunda eski Kayseri-Sivas karayolunun 20. km.sinde yolun 2 km. kuzeyinde; Kayseri-Malatya anayolu üzerindedir.
Kültepe, biri yerlilerin oturduğu höyükten, öteki aşağı şehir veya Asur’lu tüccarların yerleştiği Karum alanından oluşmuştur. Höyüğün çapı 500 m., ova seviyesinden yüksekliği 20 m. dir. Tepeyi dört yanından aşağı şehir, Karum çevirmiştir. Karum, üç yönünde düz ova şeklinde görülmekle beraber, doğu yönü ova seviyesinden 1.5-2.5 m. lik bir yüksekliğe sahiptir. Çapı 2 km.yi bulan Karum, höyük ve ortasındaki kalesi sağlam birer sur ile çevrilidir.
Kültepe’yi 1881’de ilk kez ziyaret eden Th. G. Pinches, ilk kazıyı (1893-1894) yürüten ise Ernst Chantre’dir. Onu 1906’da H. Winckler ve H. Grothe’nin yine Tepe’de yürüttükleri kısa süreli kazılar izlemiştir. B. Hrozny 1925’de önce Tepe, sonra ilk defa, Karum'da kazmıştır. Karum’da açığa çıkardığı 1000 tablet bu yazılı belgelerin esas kaynağının Tepe’de değil, aşağı şehirde yani Karum’da olduğunu göstermiştir.
1948 yılından beri Prof. Dr. Tahsin Özgüç başkanlığındaki heyet tarafından sistemli olarak kazı yapılmaktadır. Kazılarda höyükteki en eski yerleşimin Geç Katolik Çağ (M.Ö.300-2500) olduğu, onu Eski Tunç çağı, Hitit, Frig, Hellenistik ve Roma çağlarının birbirini izlediği ortaya çıkan kalıntı ve buluntulardan anlaşılmıştır. Karum yerleşim alanı ortaya çıkan höyüğün doğu ve güneydoğu eteklerini çevirmektedir. M.Ö. 1950-1650 yıllarında Anadolu’da Asurlular önemli ticaret kolonileri ve yerleşim alanları kurmuşlardır.Burada ortaya çıkan Höyük ve Karum'da dinsel ve yönetim yapıları, evler, dükkanlar ve atölyelere ait mimari kalıntılar, günümüzde açık hava müzesi olarak sergilenmektedir.
Anadolu'nun önemli bir ticaret merkezi olan Karum ve Kaniş’teyapılan kazılar sonunda iki ayrı dönemde yapılmış dört yapı katı ile karşılaşılmıştır. Günümüzden dört bin yıl önce Kuzey Mezopotamya'da yaşayan Asurlu tüccarların Anadolu’da kurdukları yaklaşık yüz elli yıl süren bu uluslararası ticaret ilişkileri ortaya çıkan tabletlerden öğrenilmiştir.Böylece Anadolu, Mezopotamya’nın eski uygarlığına açılmış, onlardan yazıyı öğrenmiş, kültür seviyesini yükseltmiştir.Karum'un II. ve I. katlarında ele geçen eski Asur dilinde yazılmış çivi yazılı tabletler, Anadolu ile Asur arasında sürdürülen ticaret ilişkileri konusunda ayrıntılı bilgiler vermektedir. Bunlara dayanarak, o dönemde tüccarların birbirlerinden borç alıp verdikleri, faiz işlemlerinin yapıldığı, evlenme ve boşanma gibi detaylı bilgilerin yanı sıra, veraset, esir ticareti, mahkeme kararları ile ilgili yazışmaları içeren bilgiler öğrenilmiştir. Bunların yanı sıra arasında sayıları az da olsa edebi metinlere ve eğitimle ilgili bilgileri içeren tabletlere de rastlanmıştır. Ele geçen bu çivi yazılı tabletler Anadolu’nun günümüze ulaşan en eski yazılı belgeleridir. Bu tabletlere dayanılarak Kültepe-Kaniş'in Anadolu’daki ticaret kolonilerinin merkezi olduğu da ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda Kaniş, bu Krallığın da merkezidir. Kaniş'in I. ve II. katları arkeoloji yönünden önemli olduğu kadar filoloji ve şehircilik bakımından da zengin bilgileri içermektedir. Tahsin Özgüç'ün yapmış olduğu kazılarda bu iki şehrin birbirinden taş döşeli sokaklarla ayrılan büyük mahalleleri olduğu ve bunların planlarının bütünü ortaya çıkmıştır.
Anadolu ve Mezepotamya'nın ayrı dilleri konuşan bu iki ülkesinin temsilcilerinin bu şehirlerde yan yana yaşadıkları da anlaşılmıştır. Sivil halkın yaşadığı ve planları açıkça belli olan evler, arşiv yapıları, atölyeler, depolar, dükkanlar da kazılar sonucu gün ışığına çıkarılmıştır. İki katlı evlerin çoğunda oturma odaları, arşiv ve kiler/depolar bir birinden ayrılmış durumdadır. Her iki şehir de çıkan bir yangın sonucunda yok olmuştur.
Hitit kültürü ve sanatı, eski Babil sanatını temsil eden Asurlularla yerlilerin karışmasından meydana gelmiş bir sanattır. Hitit sanat üslubunun Eski Hitit Krallığı (1650) kurulmadan önce geliştiğini kanıtlayan buluntuların, -damga mühürlerin, kurşun, tunç, fildişi, gümüş kadın ve erkek tanrı heykelciklerinin- sayısı az değildir. Bunlar arasında eski Babil tesirini gösteren heykelciklerin yanı sıra Kuzey Suriye’den ithal edilmiş fayans heykelcikleri de vardır. Bu, uluslararası bir ticaret merkezinde beklenmesi gereken bir özelliktir.
Hitit seramik sanatı, Kültepe’de teknik ve şekil açısından en yüksek noktasına erişmiştir. Seramiğin bir bölümü günlük işlerde kullanılmaya uygun değildir. Onlar törenlerde ve özel durumlarda kullanılmış olmalıdır.
Kültepe'de topraktan hayvan şeklinde içki kapları ortaya çıkarılmış ve bunların son derece ustalıkla yapıldığı da görülmüştür. Ayakta duran, yatan, diz çökmüş durumda tasvir edilmiş bu içki kaplarının yanında, hayvan başı şeklinde olanları da vardır. Bu kutsal hayvan biçimli kaplar, kıymetli madenlerden yapılmış olanların taklididir. En çok rastlanan ritonlar; aslan, boğa, antilop, kartal biçimli olanlardır. İçine tabletlerin konulduğu pişmiş topraktan, mühür baskılı binlerce zarf bulunmuştur.
Mühür ve baskıları sosyal yapıya uygun olarak çeşitli üsluplardadır. Her iki katta da üslupların gelişimini izlemek ve bunları kronolojik biçimde göstermek mümkündür. Silindir baskıların büyük çoğunluğu ikinci kattadır. Bu çağda Mezopotamya ile kurulan sıkı ilişkiler, Anadolu’da da silindir mühür kullanımını yaygınlaştırmıştır. Bu çağ mühürleri;
1. Eski Babil,
2. Eski Asur,
3. Eski Suriye,
4. Eski Anadolu üsluplarına ayrılır.
II. kattaki silindir mühür baskılarının çoğu eski Asur üslubundadır. Eski Anadolu üslubu, Mezopotamya düşünce tarzının Anadolu’ya yerleşmesinden sonra olgunlaşmıştır. Hitit sanatının kaynağını oluşturan bu üslup dini, mitolojik, savaş ve av sahnelerinden oluşur. Mitolojik sahnelerde Mezopotamyalı Anadolulu unsurlar yan yana görülmektedir. I. katında çivi yazılı tabletlerde görülen değişiklikler, mühürlerde de tespit edilmektedir. Bu çağın üslupları II. kattakilerden farklıdır. Ayrıca tabletler de mühürlenmeye başlanmıştır.
Anadolu üslubunu taşıyan mühürler iki türlüdür:
1. Geleneğe bağlı kalanlar.
2. Eski Hitit mühürleri.
Damga şeklindeki eski Hitit mühürlerinin konularını dini sahneler, karışık varlıklar, heraldik kartallar, hayvanlar ve yıldızlı simgeler oluşturmaktadır. Bu çağda Asur ile ticaret bağları çok zayıflamış; yerli özellikler artmış ve yerli krallar güçlenmiştir. Anadolu birliğe doğru gitmektedir. II. Kat M.Ö. 1920-1840; I. katı 1798-1740 yılları arasına tarihlenmiştir. II. ile I. arasında 50-60 yıllık bir boşluk vardır. Kültepe Höyüğü’nün Roma-Hellenistik, Greco-Pers ve özellikle Tabal ülkesinin bir şehri olarak önemini Geç-Hitit Döneminde de koruduğu anlaşılmıştır. Kalede Kaniş Kralı Varşama’nın sarayının kalıntılarına rastlanmıştır. Sarayın büyük bir kısmı tahrip edilmiş olmasına rağmen zemin katın 50 odası ve arşiv vesikalarından bir kısmı açığa çıkarılmıştır. I. katı ile çağdaş olan saray, altındaki II. kat sarayının enkazı üstüne kurulmuştur. Saray eski Babil mimarisine göre yapılmıştır. Tepede bu çağın altındaki Eski Tunç Çağının son ve orta safhaları da incelenmiştir. Kültepe’nin bu dönemi Sümer, Akad sonrası, Akad çağları ile çağdaştır. Kuzey Suriye ve Mezopotamya’dan bölgenin tipik seramiği, altın, mücevherat, Akad sonrasına özgü silindir mühürler ithal edilmiştir. Bunlar Anadolu Mezopotamya ilişkilerinin Asur Ticaret Kolonileri Çağından çok daha önceleri başladığını kanıtlamaktadır.
Kültepe’de hem Kaniş hem de Karum alanında tespit edilen en geç dönem kalıntıları ve buluntuları Selçuklu dönemine aittir. Selçuklu Sultani II. Keyhüsrev sikkesi (639) Karum’da satıh toprağının altında bulunmuştur.Ancak, Kültepe/Kaniş, varlığını ve adini, günümüzden yaklaşık üç asır öncesine kadar korumuştur. Bugünkü Ankara Etnografya Müzesinde korunan Hicri 1027 tarihli 20 nolu Kayseri Mahkeme sicillerinde, adi Karye-I Kiniş olarak kayda geçmiştir.Höyük’teki son iki kültür dönemini Roma (1-2 kat) ve Helenistik (3 kat) çağ temsil eder. Kültepe, bu çağlarda Kayseri’nin gölgesinde kalmış küçük, fakat müstahkem bir şehirdir. Helenistik çağa ait boya nakıslı vazodaki atla arslan avı sahnesi, Anadolu’da üniktir.

Kültepe, Geç Roma çağının son safhasında terk edilmiş ve bir daha yerleşim alanı olmamıştır. Roma-Helenistik çağlarında Karum’un doğu kesimi mezarlık olarak kullanılmıştır.4.-5. yapı katları Geç-Hitit çağına aittir. Bu dönemde sitadelde inşa edildiği anlaşılan, ortostadlarla süslü büyük binanın Assur’lular tarafından tahrib edildiği, tasvirli blokların parçalandığı anlaşılmıştır. Kazılarda, hiyeroglifli stelin, tanrı ve karışık varlık kabartmalarının, arslan heykelinin küçük parçaları atılmış, sonraki duvarlarda yeniden kullanılmış olarak bulundular.

Bu çağda Kültepe, büyük Tabal ülkesine bağlı prensliklerden birinin merkezi olmalıdır. Şehir M.Ö. 10-8. yüzyıl arasında güçlü varlığını korumuştur. Kültepe’de Geç-Hitit seramiğinin boya nakışlı ve monokrom örnekleri ile Geç Assur mühürleri ve Frig fibulaları yan-yana bulunmuştur. Kültepe’nin 6.-10. yapı katları Karum’un Ia/b-IV katlarının paralelidir. Adlarını bildiğimiz beş Kaniş Kralı, sitadelde 7. katta inşa edilmiş büyük sarayda oturmuşlardır. Şiddetli bir yangınla tahrip edilmiş olan sarayın, ele geçen bir tabletteki bilgilere göre, Kaniş Kralı Inar’in oğlu Warsama’ya ait olduğu ve Kaniş’i zapt eden Kussana Kralları Pithana ile oğlu Anitta’nin da bu sarayda hüküm sürdükleri anlaşılmıştır.

Tabanı taş döşeli merkezi avluyu çeviren oda ve salonlardan oluşan saray, çağdaşı Eski Babil saraylarından etkilenerek inşa edilmiştir. Bu döneme kadar elde edilen kültür birikimi sonucunda, bu dönemi takip eden zaman içinde, Orta Anadolu’da ilk kez merkezi bir otorite tesis edilecek, Anadolu’nun ilk devleti olan Hitit Devleti kurulacaktır. 7. katın yangın enkazı altındaki 8. kata ait olan Eski saray ve Tepe’nin güneybatı kesimindeki terasa inşa edilmiş olan uzun koridorlu, önü açık avlulu, geniş teşkilatlı saray da, Karum’da II. kati sona erdiren yangından kurtulamamışlardır. Bu saraylar yalnız ikamete tahsis edilmemişlerdir. Onlar ayni zamanda birer depo/ kervansaray’dır. Tüccarların Kültepe’ye dışarıdan getirdikleri mallar doğrudan-doğruya saraya götürülür ve vergi işlemi tamamlana kadar kira karşılığında, orada depo ve muhafaza edilirdi. Onların bu önemli fonksiyonu, yapıların planlarını da etkilemiştir.Kral Anitta “Anitta metninde“, Kültepe’yi zapt ettikten sonra, onu tahkim ettirdiğini, mabetler yaptırdığını bildirmektedir. O’nun, Tepe’nin bati kesiminde, 7 katta, ayni tekniğe ve plana göre inşa ettirdiği mabetlerden ikisi açığa çıkarılmıştır. Bunların yakınında tümüyle tahrip edilmiş iki mabedin izleri de gözlenmiştir. Kutsal alanda, mabetlerin hemen yanında 2 ton ağırlığında islenmemiş obsiden’in depo edildiği dikdörtgen planlı (2 küçük odalı, 1 büyük salonlu) bir yapı açığa çıkarıldı. Salonun tabanında, üzerinde é.gal A-ni-ta ru-ba-im, “Kral Anitta’nın sarayı“ yazılı tunç bir mızrak ucu keşfedildi. Bu mızrak ucu, Kral Anitta’nin tarihi kişiliğini kanıtlayan ilk orijinal belgedir. Kutsal alandaki bu yapı, mabetlere veya saraya ait resmi bir depo binası olmalıdır.

9-10. katlar Karum’daki çağdaşlarının (Karum: III-IV katlar) görünümündedir. Kültepe’de Eski Tunç Çagi (ETÇ) III, sonuncusu iki safhalı olan üç ayrı yapı katıyla temsil edilmektedir (11a/b-13). Bu, Ticaret Kolonileri çağını hazırlayan dönemdir. 11b ve 12. katlarda, ortadaki büyük salonu çeviren çok odalı, kerpiç duvarları içten ve dıştan plasterli (yarim sütunlu) büyük binalar açığa çıkarıldı. Çatıyı taşıyan ağaç direklerin tas kaideleri ve çapları 1.5-2 m. arasında değişen büyük ocaklar salonda yerinde keşfedilmiştir.

Yangınla tahrip edilmiş bu binalarda, adak olarak bırakılmış, alabaster kadın heykelcikleri bulundu. Bunlar, binaların mabet olarak yorumlanmalarını kolaylaştırmıştır. 13. katta, önemli bölümleri açığa çıkarılan binanın yapı karakteri, üstündekilerden farklı değildir. ETÇ III döneminde yerli monokrom ve polikrom seramigin yanında ithal silindir mühürler, seramik, kıymetli maden-tas objeler, Kültepe’nin Akad (M.Ö. 2334-2193), Post-Akad-III Ur (M.Ö. 2192-2112) çağlarında bir taraftan Kuzey Suriye-Mezopotamya, diğer taraftan Truva ile siki bağlar içinde olduğunu kanıtlamaktadır.14-17. yapı katları, Orta Anadolu’ya özgü monokrom seramikle karakterlenen Eski Tunç Çağı’nın orta safhasını (ETÇ II) temsil eder. 18. kat Eski Tunç Çağının ilk safhasının (ETÇ I) son yapı katıdır ve Tepe yüzeyinden 22 m. derinliktedir.
Anadolu kültürü ve tarihi, insan yaşamı, bitki örtüsü, dağları, denizleri, gölleri ve akarsuları, mimarisi ve diğer folklorik ögeleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder